Bilim Tarihine Kısa Bir Bakış

Cemal Yıldırım’ın Bilim Tarihi adlı eseri, konuyla ilgili türkçe kaynaklar arasında en çok önerilen ve elden ele dolaşan kitaplardan. İlk baskısını 1983’te yapan kitap, ileri baskılarda değişen bilimsel kabuller ışığında güncellenmemiş olsa da bu alana başlamak isteyenler için yeterli bir giriş kitabı niteliğinde.

Yıldırım, ilkin eski uygarlıklarda bilimi ele alıyor. Mısır ve mezopotamyada bilimi çok hızlı geçerken geçen zamanda bu bölgelerde ele geçirilen yeni taş tabletler ve belgeler açısından verdiği bilgiler biraz güncellenmeye ihtiyaç duyuyor. Yazar ortalama her seküler Türk aydınının düştüğü hataya düşerek meseleyi çok fazla Avrupa merkezci biçimde ele alıyor. antik çağı ve ortaçağı modern dönemde icat edilen sekülerizm, materyalizm, teokrasi, laiklik, ateizm gibi kavram ve zıtlıklar üzerinden almakta ısrar ediyor. Mısır ve mezopotamya’da bilimin din adamlarının elinde olduğunu olumsuz anlamda ima ederken okuyucunun zihnindeki Avrupamerkezci ortaçağ hristiyanlık anlatısını depreştiriyor. Oysa iki zaman arasında yüzyıllar var. Erken dönem bilimini pratiğe dönük olduğu için olumsuzlayan bir bakışa sahip. Çünkü modern avrupa merkezli bilim anlayışı teoriyi pratikten üstün sayar. Oysa antik dünyada pratik bilgi doğayla uyumlu yaşama bilgisidir. Bub ilgiler teorik değil diye aşağılanamaz. Yunan başarısı izole ve onlara has saf aklın ürünü değildir halbuki. Yunan’daki teorik üretimin arka planı onlarında mezopotamya ve ordan da Mısır üzerinden elde ettikleri bilimsel mirasa dayanmaktadır.

Örneğin Thales Babil’den etkilenmiştir. Pisagor eğitim için Mısır’a gitmiştir. Pisagor teoremi Mısır’da zaten pratik olarak uygulanmaktaydı. Yunanlılar bu bilgiyi soyut biçimde ifade ettiler. Bu durum ne Mısır geometrisinin daha çok pratik ihtiyaçlarla birlikte gelişmesinin değerini azaltırken ne de Pisagor veya Yunanlıların teorik katkılarını değersizleştirir. Pratik bilgi teorik bilginin öncülü olarak değerlidir. Yazar mantığı, bilim ve felsefeyi Yunan’a dayandırma arzusuyla aslında avrupa merkezci epistemik sömürgeciliği devam ettirmektedir. Diğer yandan Mısır ve öncesinden kalan bilimsel katkıları oldukça kırparak ele almaktadır.

Yazar Thales’in materyalist felsefeyi başlattığını iddia eder. Oysa Thales doğa olaylarını tanrıdan bağımsız ele lmıştır, evet, ancak bu bilimsel bir yöntem değil felsefi bir devrimdir. Yazar Thales’in astronomiyi bilim olarak ortaya çıkardığını iddia etmektedir. Oysa Thales astronomiyi kehanetten çıkarıp doğa yasalarına dayandırmıştır. Ancak astronomi bilim olarak helenistik dönemde ortaya çıkmıştır. Önce babilliler gözlemlerde bulunur, kehanetler yapardı. Thales astronomiyi bu büyüsel ve teolojik yapıdan bir nebze çıkarıp doğa yasaları bağlamında ele aldı. Helenistik dönemde ise matematiksel modeller devreye girdi.İslam dünyasında hesaplar ve yeni gözlemlerle astronomi oldukça geliştirildi.Nihayet Galileo, Kopernik ve Kepler ile astronomi modern bilimsel bir devrime uğradı ve son halini aldı. Yazar, modern kavramlarla bilim tarihini anakronik biçimde ele alarak Thalesin seküler olduğunu iddia eder. Oysa Yunan filozoflarının yaptığı şey mitolojiyi yıkıp yerine akla dayalı açıklamalar aramalarıydı. Thales çoklu Yunan tanrılarını eleştirirken bunu profan biçimde yapmıyordu. Thales’in kafasında yine kutsal düzen, birlik gibi aşkın içeriğe sahip kavramlar yer alıyordu.

Nietzsche bunu şöyle yorumlar: “Thales tanrıları bir kenara itip bir ilke ile anlam vermeye çalışmıştır. Her şey sudur. Doğa canlıdır. Varlık akmaktadır. Thales, mitin felsefeye evrildiği eşiktedir. Thales, evreni doğa içi olaylarla açıklama geleneğini başlatır.” Fakat yazarın gözünden kaçan şey bunların Thales’i seküler yapmadığıdır. Yazar aynı hatayı Anaksimenes içinde yapar. Oysa Anaksimenes’e göre avrenin arkhesi havadır. Ancak hava canlılık taşıyan bir ilkedir. Ruhda ona göre havadır. Görüldüğü gibi ilk dönem doğa filozoflarının zihninde bir çeşit aşkınlık halen bulunmaktadır. Yazar, benzeri kavramsal anakronik hataları kitap boyunca çokça yapacaktır. Burada verdiğim örnekler konunun anlaşılması için yeterlidir sanıyorum.

Yazar Aristo ve Platon’u gayet güzel şekilde özetliyor. Aristo kendisinden sonraki iki bin yıla damgasını vururken İslam ve Hristiyan geleneklerini onlardan çok sonra helenistik dönemde Plotinos’la ortaya çıkan sentez çabaları belirleyecektir. Antik Yunan’da bilim rasyonel spekülasyonlara dayanmaktadır. Örneğin Aristo’nun ay altı alem, ay üstü alem fikri, daireye yüklenen anlam, hareket tanımı vs hepsi mantıksal çıkarımlarla ortaya konmaktadır.

Yazarın kitabı ele alırken dikkat ettiği güzel bir nokta ise bilimsel devrimlerle birlikte değişen bilimsel yöntemlere de değinmesidir. Aristo’dan Decartes’e , Newton’dan Einstein’a kadar yazar satır aralarında bu epistemolojik devrimleri de ele alır. Kitabın en hoşuma giden yanlarından birisi buydu. İslam dünyasında bilimi çok kısa ve yüzeysel ele alan yazar, verdiği bilim adamları ve eserlerini bile ingilizce alıntılar üzerinden yapar. İçinde bulunduğu kültürü, sadece yabancı kaynaklardan okuduğu çok bellidir.

Modern bilimin oluşum sürecini detaylıca ele alır. Kepler, Kopernik, Galileo, Newton çizgisinde astronomi ve fiziksel değişimleri detaylıca anlatır. Bir yandan biyoloji, kimya gibi diğer bilim dallarına da değinir. Astrolojinin Astronomiye dönüşümünü, Simyanın Kimyaya dönüşümünü,Fizikteki devrimler, mantıkla beraber matematik ve deneyin kademeli olarak nasıl hakim bilimsel yöntemler arasına girdiğini sindire sindire okuyucuya anlatır. Çok farklı disiplinlerden bahsettiği için okuyucu bazen değinilen bilimsel konuyu, tartışmayı veya kavramı kitabı destekleyici olması için ayrıca araştırmalıdır.

0 Paylaşımlar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x