Hellbound Dizisi Güney Kore yapımı, 2021’de ilk sezonu yayımlanan bir dizi. İkinci sezonu da bugünlerde yayınlandı. İlk sezonunu sevmiştim. Aklımda kalmış, ikinci sezonunu bekler olmuştum. Belki son bir üçüncü sezon yayınlanarak diziyi bitirirler. Diziye şahsen 10 üzerinden en fazla 7 puan veriyorum. Zaten İMDB puanı da 6.6. Puanı ne olursa olsun dini kıyamet, fantastik, dram ve gizem içeriklerini sevenlere kesinlikle tavsiye ederim.
İlk sezon ile şimdiki arasında uzun bir süre geçtiği için ilk sezona dair hatırlamadıklarım olabilir. Ama dizinin hikayesi kabaca şöyle; Jung Jin-Su isimli bir adama bir gün aniden bir suret görünür ve kendisinin 20 yıl sonra hangi gün ve saatte öleceğini, ardından ise cehenneme gideceğini söyler. Jinsu’da zamanla başından geçenleri insanlara anlatır. Onları kötülüklerden tevbe etmeye ve dine yönelmeye davet eder. Yıllar sonra havada aniden beliren bu suretler başka inssanlara görünmeye başlar ve onlara ölüm tarihlerini ve cehenneme gideceklerini söylerler. Dizide bu kişilere hüküm almış denilir. Hüküm alıpta süresi gelen kişiler ise yerden çıkan üç tane korkunç yaratık tarafından vahşice öldürülür. Bu olayın duyulması ile Jinsu’nun söylediklerine inananlar artar. Jinsu işleri geliştirir ve Yeni Doğru adında bir tarikat kurar. Tarikat söylediklerinin doğru olduğunu dünyaya göstermek için hüküm alan birr kadını, Park Jung-Ja’yı tüm dünyanın ve kameraların gözü önünde hüküm saatinde dünyaya sergilerler. Kameraların önünde yerden çıkan üç yaratık Park Jungja’yı öldürür ve yok olurlar. Tarikat Jungsa’nın ölümünün kameralar önünde gerçekleşmesi için kendisine baskı kurar. Min Hey-Jin isimli avukatı buna karşı dirense de tarikata güç yetiremez. Jungja’nın kameralar önünde infazı tüm dünyaya Yeni Doğru tarikatının yayılmasını sağlar. İnsanlar artık günahlarını itiraf etmeye ve tarikata yönelmeye başlarlar.
Bu arada tarikatın kurucusu ve ilk hüküm alan Jung JinSu kendisinin hüküm aldığını gizler. Bir adamla anlaşır ve sırrını gizlemesi karşılığında ölümünden sonra onun Yeni Doğru tarikatının başkanı olmasını sağlar. Birçok olaylarla birlikte nihayet Jinsu ölür. Bu arada bir hastanenin yeni doğan bölümünde bir hemşire telefonu ile video çekerken tesadüfen bir bebeğin hüküm olduğunu kaydeder. Video dünyada infial yaratır. Masum bir bebeğin nasıl olupta hüküm alıp cehenneme gideceği anlaşılamaz. Bu olayı araştıran ve önceki müvekkilini koruyamadığı için suçluluk duyan avukat Min Hey-Jin, tüm bu olayların arkasında tanrısal bir güç olduğuna inanmaz ve bebeği araştırır. Uzun kovalamacalar ardından bebeğin hüküm vaktinde çıkan canavarlara anne ve babası kendini siper ederler ve bebek yakılan anne ve babasının arasından sağ olarak kurtulur. Avukat Min HeyJin’de bebeği alıp kaçırır.

Aradan yıllar geçer. Zamanla üç tarikat/grup/örgüt ortaya çıkar. Bunların birincisi ilk lideri ve kurucusu Jinsu’nun artık öldüğü ve yeni bir liderle yönetilen Yeni Doğru tarikatıdır. İkincisi manyak bir youtuberin kendi takipçileri ile kurduğu, Yeni Doğru’yu artık ortadan kaybolmuş olan liderinin yolundan sapmakla suçlayan fanatik bir örgüt olan Okbaşıdır. Okbaşı grubu, Yeni Doğru’ya düşman, bebeğin mucizevi kurtuluşunu yeni dini söylem olarak kullanan ve taraftarlarının ortaya çıkan üç infazcı canavarın önüne kendini atıp öldürerek günahlarından temizlendiği radikal bir gruptur. Bir de bunlara karşı olan inançsız, tüm bu olayların arkasında rasyonel bir şeyler arayan, avukat Min Hey Jin’in kurduğu Sodo adlı örgüttür. Sodo örgütü bebeği artık büyütmüştür ve ona her ay testler uygulamakta, üzerinde araştırmalar yapmaktadır. Bebeğin hayattan kurtulmasını açıklayacak bilimsel tıbbi bir açıklama aramaktadır.
Neyse, yıllar sonra toplum önünde ölümü gösteriye çevrilen ilk kişi olan Jung Ja’da dirilir. Jung Ja’yı Yeni Doğru örgütü ele geçirmiş ve üzerinde araştırmalar yapmaktadır. Bu arada Okbaşı ve Yeni Doğru arasındaki çatışmalar toplumda kargaşa ve düzensizlik çıkarmaktadır. Güney Kore devleti de Jung Ja’nın dirildiğini öğrenince bunu kendi otoritesini kurmak için kullanır. Yeni Doğru’ya para ve destek karşılığında kadının dirildiğini dünyaya duyurmasını ve kadının tanrıdan yeni emirlerle döndüğünü bildirmesi ister. Bu yeni emirleri Yeni Doğru ve hükümete ait uzmanlardan oluşan bir ekip uzun toplantılarla belirleme işine koyulurlar. Devlet geleneksel dinin yerine resmi bir dini söylem geliştirmektedir. Bu yeni emirlerde devlete ve hukuka itaat telkin edilece, böylece radikal Okbaşı örgütünün eylemlerinin önüne geçilecektir.
Özellikle ulus devletler çağında yabancı olmadığımız bir durum bu. Devletler kendi milli çıkarlarına ve yerleşik rejimlerine karşı olan dini anlayışları ya yok etmeye ya onu manipülasyonlarla yönlendirmeye çalışırlar. Devletlerin bu teopolitik amaçlarının tek bir hedefi vardır o da kendi otoritesini sağlamlaştırmak ve bbunu yaparken de dini kullanmaktır. Buna birçok örnek verilebilir ancak konumuz dağılmasın diye buraya detaylıca girmiyorum. Bu noktada Avrupa’da batılı değerler ile uyumlu, ılımlı bir dini anlayışın oluşturulmasını isteyen ve adına Avrupa İslamı denilen çağrılara bakılabbilir. Yine Türkiye’de devletin Türk İslam kavramsallaştırmasını desteklemesi, yahut PKK’nın Demokratik Toplum Kongresi çalışmalarıyla demokratik bir İslam ikame etmeye çalışarak bir çeşit Kürt İslamı anlayışı oluşturma çabası bunlara örnek gösterilebilir. Yine Suudilerin Vahhabi, Medheli denilen bir akımı İslam ülkelerinde yayma çabası, yahut İran’ın kendi ulusal çıkarlarına hizmet eden bir Fars şiiliği veya destekçiliği oluşturma çabası bu teopolitik çabalara bölgemizden diğer bazı örnekleri oluşturuyor. Tarihte Firavun’un dini sözcüsü Belam ile özdeşleşen bu teopolitik çaba artık yabancısı olmadığımız bir vakıa.
Dizide de devletin en güçlü tarikatle hem teorik dini anlatımına müdahale ederek hem de onu maddi olarak destekleyerek bir işbirliği içine girdiğini görüyoruz. Devlet bunu yaparken bu tarikatlere karşı olan Sodo örgütüne de sızıyor. Radikal Okbaşı örgütüne doğrudan müdahale edemese de onları da manipüle ederek daha uysal hale getirmeye çalışıyor. Radikal grubba müdahale biçimi bana 90’ların radikal islamcılığının 2000’ler sonrası nasıl sisteme entegre edildiğini hatırlatıyor. Devlet, İslamcı anlayışa cemaat ve tarikat liderleriyle, birtakım aydın ve akademisyen kişilerle müdahale ederek onu sağcı muhafazakar bir çizgiye çekerek bunu yapıyor. Aynı şekilde Türk solunun öncülerinden Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilip yerine Kadro’cu Kemalist bir Solculuk ikame etmesi de bir dieğr aklıma gelen şey. Tabi cumhuriyet tarihinin en başarılı teopolitik adımını hatırlamadan geçmek kusur olur. Laiklik temelinde kurulan yeni cumhuriyetin, bizantinist bir anlayışla Diyanet İşleri Başkanlığı kurumunu kurması, devletin dini alanı kontrol çabbasına güzel bir örnek oluşturuyor. Diyanet’le yeni tanımlanan makbul vatandaşın dini kimliği sünnü, maturidi ve hanefi olarak biçimlendiriliyor. Yine bir neyse deyip kaldığımız yerden devam edelim.
İlk gösteri kurbanı dışında Yeni Doğru tarikatının kurucu lideri Jin Su’da dirilir. Jinsu, yıllar sonra toplumun ve güç dengelerinin nasıl bir noktaya evrildiğini iyi analiz eder ve kendisine daha kolay itaat edeceklerini düşündüğü için fanatik Okbaşı grubuna gider. Jinsu aynalara baktığında hep o üç infazcı canavarı görmektedir. Kendisi dışında dirilen ikinci kişi olduğu için ilk kurban Jung Ja’yı görmek ve onunda aynı korkuları yaşayıp yaşamadığını öğrenmek istemektedir. Çünkü kendisi öldüğünde sürekli farklı evrenlerden bir diğerine geçerek peşindeki infazcı canavarlardan kurtulmakla geçirmiştir. Dirildiğinde de aynı korkuları yaşamasını açıklaması umuduyla ilk kurban Jung Ja’yı görmek istemektedir. Artık tek amacı budur. Ancak Okbaşı grubunun liderini kandırarak onların radikal inançlarını destekler gibi görünür.Yeni Doğru tarikatı devletin emriyle dirilen kadını kameralar önüne çıkaracak ve kendilerinin ve hükümetin ortaklaşa yazıkları Yeni Emirleri tanrıdan gelmiş gibi dirilen kadına okutacaklardır. Jin Su Okbaşı tarikatını açıklamanın yapıldığı Yeni Doğru binasını basmak için yönlendirir. Amacı dirilen kadınla buluşup şahsi sorularını sormaktır. Bu arada dirilen kadının ölmeden önceki avukatı olan ve Sodo örgütünün sembol ismi olan avukat Min Hey-Jin’de o gece kadını tarikatın elinden kurtarıp çocuklarına kavuşturmayı amaçlamaktadır. Çünkü avukatı olarak ona karşı kendini sorumlu hissetmektedir.
Nihayet tarikatın açıklama yapacağı akşam ana binası önüne binlerce insan toplanır. Okbaşı tarikatı alanda büyük bir çatışma ve şiddet sarmalı oluşturur. Bu arada onlarda tarikatın ilk lideri Jin Su’nun dirildiğini ve kendilerinin yanında olduğunu ilan ederler. Jin Su, dirilen diğer kişi olan Jung Ja’yı ele geçirir. Sorununu kendisine anlatır. Jung Ja’da kendissinin onun gibi aynalarda canavarları görmediğini, öldüğünde gittiği her evrende çocuklarının annesi olduğunu, onun bir korkak olduğu için korktuğu şeylerle cehennemini yaşadığını bbelirtir. Dizide çizilen çerçeveye göre herrkesin öldüğünde en korktuğu şeyi tekrar tekrar yaşaması o kişinin cehennemidir. Nitekim Jin Su sürekli üç korkunç canavarın kendisini kovaladığı, öldürdüğü ve dirildiği bir döngüde iken Jung Ja ise bir anne olarak çocuklarına tekrar kavuşamamanın kendisine verdiği umutsuzluk ve korkunun azabını sürekli yaşamıştır. Yani cehennem İbrahimi dinlerde anlatıldığı gibi, çoğunlukla ateş azabını içeren bir formatta değildir dizide.

Nihayet, uzun olayların ve mücadelelerin sonunda avukat Hey Jin, Jin Su’yu kurtarır ve onu çocuklarına kavuşturur. Jin Su dirildikten sonra baktığı kişinin sonunu görme yetisi ile dönmüştür. Bir defasında Hey Jin’in ölüm anına dair gördüklerini anlatır. O an geldiğinde Jin Su’nun anlattıklarından başına bir şey geleceğini anlayan Hey Jin, önlemini alır ve kendini kurtarır. Buradan Jin Su’nun görülerinin nihai son olmadığı anlaşılmaktadır. Yine Jin Su, artık dünyanın sonunun geldiğini söyleyerek, avukat Hey Jin’e gidip sevdikleriyle vakit geçirmesini önerir. Dizinin finalinde Yeni Doğru tarikatının önünde toplanan ve birbiriyle çatışan, gerek Yeni Doğru gerekse de Okbaşı grubuna üye binlerce insana aynı anda binlerce suretler görünür ve ölüm tarihleri bildirilerek cehenneme gidecekleri söylenir. Her biri kendisinin hak yolda olduğunu, ötekinin ise kurucu dini değerlerden saptığını iddia eden iki grubun üyelerinin hepsi cehenneme gidecekleri hükmünü alırlar. Jin Su’nun dünyanın sonunu geleceğini söylemesi ve ardından bunun gerçekleşmesi ile en azından dini sebeplerle kavga eden veya birbirini dışlayan herkesin yanlış yolda olduğu mesajı verilir. Bu doğaüstü olaylara inanmayan Avukat Hey Jin, dirilen kadın Jin Su, onun çocukları ve nispeten dini gruplara nötr kalmış insanlara herhangi bir hüküm gelmemesi ise bence dizinin bir diğer mesajı. Sanki dizide dini gruplara veya dinlere üyeliğin, onları çok ciddiye almanın, yahut başka bir ifadeyle dindarlığın kınandığı bir final yapılıyor böylelikle.
Dizi açısından önemli bir spoiler da yine finalde veriliyor. Meğerse yıllar önce kendisine hüküm verilen ve anne babasının kendisine siper oldukları bebekte oracıka yerden çıkan üç canavar tarafından yakılarak öldürülmüş. Ancak anında yine orada diriltilmiş. Bebek kendisine siper olan anne babasının arasında kaldığı için olaya şahit olan insanlar böylelikle bebeğin de ölüp ama sonra yeniden dirildiğini fark etmemişler. Dizide böylelikle masum bebeklerin ve inançsız da olsa iyi insanların kurtulacağı mesajı veriliyor. Yine dizi boyunca herkes bebeğin o an yanmadığını, ölmediğini sanıyor. Hatta Okbaşı tarikatı bebeğin ölmemesini onun günahsızlığına yorarak, eğer günahlarından arınmak istiyorlarsa kendilerini hüküm anında öldürülen insanların üstüne atarak canavarlar tarafından öldürülmeleri gerektiğini anlamını çıkarıyor. Böylelikle hükmü verilen kişiler canavarlar tarafından öldürülürken tarikat üyeleri de kendilerini günahlarından arınmak için kurban ediyorlar. Dizi bununla dinlerin nasıl olupta birtakım şiddet ve radikal eylemlerin (mesela Jim Jones’in kurduğu Halkın Tapınağı tarikatı üyelerinin 1978’deki toplu intiharları, ortaçağ engizisyonları veya Işid örneği gibi) kaynağı olabileceğine dair bir yorum sunuyor. Buna göre dini metinlerin veya ilahi sanılan olayların yanlış yorumlanması, dini şiddet ve radikalizmin bir kaynağı olarak sunuluyor.
Hellbound dizisinin 3. sezonunun çıkıp çıkmayacağı belli değil. Fakat bence üçüncü bir sezonun çıkmasını gerektirecek düzeyde bir boşluk veya hikaye kalmadı. Üçüncü sezonu bekleyen kişiler tahminimce daha çok seküler bir zihne sahip olan izleyicilerdir. 🙂 Çünkü seküler biçimde baktığınızda tüm bu canavarların veya ölüm tarihini bildiren hükümlerin fizikötesi değil de rasyonel bir açıklaması olması lazım. Bu sebeple tüm bu ilahi görünen gizemlerin ardındaki gerçeğin ortaya çıkışının anlatıldığı bir üçüncü sezon lazım. Ama ya senaristler sahiden doğaüstü bir içeriğin de olduğu bir senaryo kurgulamışlarsa? Belki de senaristler, ever doğaüstü bir güç olabilir, cehennem azabı gibi dünyada yapılan kötülüklerin karşılığının verileceği bir ölümden sonra yaşam da olabilir, ama bunlar dünyada dinler kurup birbirimizle kavga etmemize neden olmamalı gibi bir mesaj veriyor olabilirler. Bu açıdan bakarsak hatta senaristlerin deistik bir dünya görüşüyle senaryoyu yazmış olmaları da pekala mümkün. Çünkü dizi ateist olmasa da, sanki deist bir bbbakış açısıyla teist dinleri eleştiren birr niteliğe saip görünüyor.