Anladım “Varlığın Yeter” Ne Demekmiş!

Bunca yılın sonunda hayat bana dost seçerken karakter ve ahlaktan daha önemli bir şey olmadığını öğretti. Bir müddettir dostun karakterli ve ahlaklı olanı dışındakilere itibar etmemeyi öğrendim. Bir kişinin çocukluk arkadaşı olması, sınıf arkadaşı olması veya koyulacak hiçbir başka standart insanı ahlakına göre seçmekten daha önemli değil. Bunu yıllar içinde öğrenmiştim.

Fakat öğrenemediğim bir şey vardı. O da etrafındaki karakterli insanları yakınında yörende dost olarak tutup sürekli kıymetini bilmek. Meğerse dost bulmak yetmiyor, bu dostluğu canlı tutmak ve devam ettirmek de en az; ahlaklı, adam gibi adam bir dost bulmak kadar önemliymiş. Hayatım boyunca sağlam dostlar edinmede zorluk çekmedim. Hep çok şükür ki çok kaliteli dostlarım oldu ve böyle dostlarla dostluğum hala devam ediyor.

Yakın dostlar dışında ise belli bir dönem iyi bir muhabbet ve samimiyet kurarak ahlakına şahitlik ettiğimiz ve kendisinde bir dost sıcaklığı bulduğumuz insanlar da vardır. Dostluğa ne gömlek biçerseniz o gömleğin aynısını taşır bu insanlar. Ancak hayat şartları itibariyle dostluk ve irtibatta süreklilik sağlayamamışsınızdır. Osman’da benim için böyle biriydi.

Osman; kafası çalışan, oturup uzun uzun fikir, felsefe, düşünce konuşabildiğim kaliteli insanlardan biriydi. Son bir iki yıldır hayat koşullarının da etkisiyle uzaklaşmıştık. Öncesinde ise bir müddet devam eden muhabbetimiz; felsefi ve düşünsel meseleler etrafında keyifli ve uzun sohbetlerden oluşuyordu. Daha bir hayatın içinden olan konularla da fikir dünyası dışında duygu dünyasını da kısmen açardı. Yer yer istişare yer yer saygı sınırlarını aşmayan tartışmalarla devam ederdi teatilerimiz.

Çevremizde fikir ehli; yani düşünen, okuyan, araştıran ve tüm bunların üstüne kendini taassuba varan bir militanlıktan ve ötekileştirmeden uzak bir şekilde kendini ifade eden insanlar çok çok azdır. Başka bir ifadeyle fikir ehli demek benim için bilgiye dair her türlü eylemi ifade ederken, bu açıdan ahlaklı olmak ise fikrini özgürce ama hoşgörü ve saygıyla, karşıtlarını ötekileştirmeden ifade etmektir. İşte Osman benim için bunlara eşlik eden neşesi, şen kahkahaları, esprileri ve güzel muhabbetiyle dost kalitesinde fikir ehli bir insandı. Nitekim kendisi ve eşi hakkında aldığımız acı haber, bir okuma yolculuğundan dönüşlerinde olmuştu. İçi dışı bir samimiyetinde bir insandı tanıdığım kadarıyla. Ortak arkadaşlarımızın çok olması sebebiyle hakkında iyi şeyler yanında kötü şeylerde duyma ihtimali de olan ancak hiçbir zaman hakkında kötü bir şey duymadığım bir insandı.

Osman’ı uzun uzun anlatmak bana düşmez, onu çok iyi tanıyan onunla birbirlerinin hayatlarının olmazsa olmaz parçası oldukları insanlar dururken. Fakat genç yaşında sevdiceğiyle birlikte vefat etmesi çok yaraladı beni de herkes gibi. Ölüm, çoğunlukla çirkin bir şeydir. Ama genç bir çifte, hayatlarının ilkbaharında uğradığı zaman dünyanın en çirkin ve aşağılık şeylerinden biri oluyor. Bunun yaşattığı hüzün hassas kalpler için tarif edilmezdir.

Yukarıda yanımızda yöremizde dost kumaşı ve samimiyetiyle dolaşan ancak kendisiyle bir şekilde yeterince ve belli bir süreklilik içerisinde yakınlaşamadığımız insanlar olduğunu belirtmiştim. Osman’da böyle biriydi. Osman’ın vefatının bana öğrettiği belki en önemli şey bu insanların değerini hatırlatması oldu. Dilimizde çok kullandığımız bir ifade vardır: “varlığın yeter”. Hatta bizim Elazığ yöresinde “varlığın yeter kral” şeklinde sıklıkla ama üzerinde hiç düşünülmeden kullanılır.

Şimdi anladım varlığın yeter demek neymiş. Sen yanımızda yöremizde ol, oralarda bir yerde ol yeter ki demekmiş. Sürekli görüşemesek de varlığını duyumsadığımız o değerli dostların ve iyi insanların bir yerlerde hayatlarına devam ettiğini bilmekmiş. Oralarda bir yerde ve iyi olduğuna emin olduğumuz, iyi gününde veya süreklilik içinde olmasa da belki bir acısı olsa etrafında toplanacak kadar değer verdiklerimizin varlığından emin olmakmış. Varlığı yetermiş Osman’ında, bunu genç yaşında sevgili eşi Emine ile birlikte bizi bırakıp gittiğinde anladım.

Keşke hala var olsaymışlar, keşke evlendiklerini, Osman’ın atandığını, belki ileride can dostu Veysel’in adını vereceği bir oğlu olduğu şeklindeki tebessüm ettirecek güzel haberlerini almaya devam etseymişiz. Keşke orada burada karşılaşsak, belki meşhur bahçesine gitsek, ya da evine bir hayırlı olsun ziyaretine… Tanrıdan, insan beyninden, fizik ötesinden, neyden, evlilikten, ortak dostlarımızdan bahsetsek… Ya da hiçbir şey olmasa bile varlığı yeter diyebilseydik…

Osman’ın varlığı yeterdi benim için. Gerisinin çok bir önemi yoktu. Oralarda bir yerlerdeydi, ahlaklıydı, karakterliydi, fikir ve ilke sahibiydi. İyi olmak sanıldığının aksine zor, sebat ve mücadele gerektiren bir şeydir. Herkes kendini iyi sanır. Ancak çok az kişi gerçekten iyidir. Bu dünyadan da iyi ve temiz bir insan olarak yaşayıp gidebilmek ise çok çok daha azına nasip olur. Osman tamda böyle iyi ve temiz bir insandı. Varlığı yeterdi, bunu yokluğunun verdiği acıyla çok daha iyi anladım.

İnsanı insan yapan fiziksel varlığı değildir. Onun yanında düşünceleri, duyguları, tercihleri, bıraktığı güzel anılar, dostluğu ve diğer şeylerdir insanı insan yapan. Tıpkı bunun gibi Osman’da fiziksel varlığı aramızda olmasa da geride bıraktığı ve dilden dile anlatılan iyilik dolu, tebessüm ettiren nice hatıraları ile, vefatının ardından öğrettikleri ve hayatımızda bıraktığı izler ile yani Osman’ı Osman yapan asıl insanlığı ile hatırımızda kalacak. Ne mutlu bize hayatımıza böyle güzel insanlar girdi, ne mutlu ona ve eşine arkalarında iyilik ve güzellikle anılmaktan başka bir şey bırakmadan gittiler…Zaten bu hayatta daha önemli ne var ki?

 

 

 

0 Paylaşımlar
4.7 3 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x