Deizm Eleştirisi: Tanrı Evrene Müdahale Etmez mi?

Deizm, varoluşa dair getirdiği izah biçimleri açısından dinlerin etkisinde ve gölgesinde kalmıştır. Dinleri eleştiri açısından belli bir işleve sahip olsa da dinlere alternatif üretecek zenginlikte bir düşünce değildir. Bir önceki yazıda bu çerçevede deizmin ne olduğuna değinmiştik. Bu yazıda ise birçok deistin umurunda olmamasına rağmen deizmin fikirsel anlamda eleştirisini yapmaya çalışacağız. Evet, ironik ama gerçekten de Deizmin felsefi temeli birçok deistin umurunda değil. Çünkü günümüzde deizm tartışmalarını ortaya çıkaran ya da insanları deizme çeken asıl şey; İslam’ın düşünsel yapısındaki zayıflık veya deizmin güçlü felsefi eleştiriler getirmesi değil, daha çok insanların içinde bulunduğu psikolojik, sosyal ve siyasal koşulların onları buna itmesidir. Deizmi ortaya çıkaran içinde bulunduğumuz tarihsel koşullar ise bir başka yazının konusudur.

Önceki yazıda deistlerin çoğunun belli bir Tanrı, ahlak, imtihan, ahiret hatta ceza ve ödül anlayışına sahip olduklarını belirtmiştik. Mesela kimi deistler evrenin ezeli ve ebedi olduğunu savunmuşlarsa da Voltaire, Rousseau ve Paine gibi çoğu deist, Tanrının varlığının gerekli olduğunu ve varlığının aklen bilinebileceğini savunmuşlardır. Yine Voltaire, Newton ve John Locke teslisi reddederek Tanrının tek olduğunu savunmuşlardır. Birçok deist, Tanrının güçlü ve kudret sahibi, iyi, adil, merhametli, rızık veren ve noksanlıklardan münezzeh bir varlık olduğuna inanmışlardır. Tanrının bu özelliklerinin yarattıklarına ve evrene bakılarak akıl yoluyla anlaşılabileceğini belirtmişlerdir. Tüm bunlar dışında Deist düşünürlerin neredeyse tamamı insanın bu dünyadaki görevinin ahlaklı olmak olduğunu savunmuşlardır. Ahlaklı olmayı Tanrıya karşı saygı, itaat veya şükrün bir gereği olarak görmüşlerdir. Bu noktada Tanrı ve evren ilişkisi karmaşıklaşmaktadır. Tanrı evrene müdahale etmiyorsa O’na karşı ahlaklı olmak gibi bir görevimizin olduğu ya da Tanrının bizden ne istediği nasıl bilinebilecektir? Deistlerin bu ve benzeri birçok irili ufaklı konuda çelişkileri ve kapalı bıraktıkları konular bulunmaktadır. Detaylarda boğulmamak adına Deizme getirilen eleştirilerden süzdüğüm ve ciddi bulduğum iki temel eleştiriyi özetlemeye çalışacağım. Bu eleştiriler Deizmin “Tanrı evreni yarattı ama ona müdahale etmemektedir” şeklindeki önemli argümanına bir eleştiri mahiyetindedir. Burada savunduğum şey, deizmin bu önemli önermesinin rahatlıkla çürütülebileceğidir. Yani Tanrı evrene müdahale edebilir, hatta müdahale etmesi etmemesinden daha mantıklıdır. Bunu ise şunlar üzerinden  temellendirebiliriz:

1-İnsan aklının sınırı

İnsan aklı ve fıtratı iyi ve kötüyü belirlemede tek başına yeterli değildir. Eğer insan aklı iyiliği ve kötülüğü tamamen kuşatamıyorsa, bu durum Tanrının bunu insanlara bildirmesini gerektirir. Bu bildirme ise vahiy ve peygamberlik vesilesiyle gerçekleşebilir. Bu durumda evrene böylesi bir vahiysel müdahale deistlerin iddia ettiği gibi Tanrısal açıdan bir kusur değil bilakis Tanrının mükemmelliğine ve adaletine daha yakışır bir durumdur.

İnsan aklı sınırlıdır. Akıl, fıtrat yardımıyla iyi ve kötüyü bir miktar belirlese de tek başına iyiyi ve kötüyü mutlak olarak belirleyemez. Bunu birkaç örnekle ortaya koyabiliriz. Örneğin kölelik binlerce yıldır geniş coğrafyalarda uygulanagelmiş, modern akla göre insanları özgürlüğünden alıkoyan büyük bir kötülüktür. Üstelik insanlık tarihindeki nice büyük düşünür, filozof ve ilim insanı bile köleliği bir kötülük olarak görmemişlerdir. Örneğin ünlü Yunan filozoflarından Platon köleliğin çok doğal bir durum olduğunu savunmuş ve ideal devlet tasavvurunda kölelik kurumuna da yer vermiştir. Aristoteles de köleliği savunmuş hatta Yunan olmayanların doğuştan köle olduklarını iddia etmiştir. Benzeri bir yaklaşımla Platon Yunanlıların birbirlerini değil ama diğer milletlerden köle edinebileceklerini savunmuştur. Görülüyor ki insan aklı iyi ve kötüyü belirlemede tek başına yeterli olmadığı gibi akli olarak çok uzun zamanlar çok büyük kötülükler üzerinde ittifak edilebilmiştir.

Yine tarihte çeşitli cinsel sapkınlıklar adet ve kültür olarak meşrulaştırılmıştır. Akıl; kültür ve çevrenin etkisi altında hareket etmiştir. Mesela tarihteki, kimi kabilelerde ebeveynler çocukları ile ilişkiye girebilmişler, kimisinde yaşlı kocalar kullanması için karılarını gençlere bırakmışlar, kimi zaman kız çocukları öldürülmüş ya da evin erkeği karısını veya çocuklarını çeşitli cinsel oyunlar için misafirlerine sunmuştur. Ya da İslam’ın cahiliye dönemi diye bahsettiği dönemlerde adet haline gelen kötülükler bunun bir başka örneğidir. Buna günümüzden bir örnek olarak eşcinselliğin meşrulaştırılmasını da verebiliriz. 1970’lerden itibaren eşcinsellik hastalık olarak görülmekten çıkıp siyasal bir hak olarak kabul edilmiştir. Günümüzde Hollanda gibi bazı ülkelerde eşcinsel evlilikler yasal hale getirilmiştir. Hatta Batı’da zoofili ve pedofiliyi bile savunan organizasyonlar yapılmaktadır.

Son bir örneği de insan kurban etme eylemleri üzerinden verebiliriz. Başa gelen deprem, kuraklık, kıtlık, sel, fırtına gibi doğal felaketlerin Tanrıların öfkesi anlamına geldiğine inanan bir kabilede dünyaya gözünü açan ve büyüyen bir insanı düşünün. Tüm kabilenin maslahatı adına ya da topluluğa acı çektiren ve zarar veren böylesi bir tanrısal öfkenin giderilmesi adına bir insan kurban etmenin gerektiğine inanılan bir ortamda yetişen birisi, insan kurban etme eylemini neden kötü görecektir? Böyle birisi insan kurban etme sonunda bir kişinin canı gitse de tüm toplum kurtulmuş olacaktır şeklinde bir izah getirirse doğru ve yanlışa kimin aklına göre karar verilecektir?

Görülüyor ki insan aklı çok farklı ve çılgınca inançların, kültürlerin ve adetlerin tesiri altında kalabilmektedir. Akıl, tek başına tüm çağları aşan evrensel bir belirleyiciliğe sahip olmaktan oldukça uzaktır. Bu sınırlılık hali yaratıcının evrene müdahale etmesini ve onlara doğruyu göstermesini gerektirmektedir. Başka bir ifadeyle bu tür bir müdahale deizmin iddia ettiği gibi kusurlu, gereksiz ve mantıksız değildir.

2-Doğa Yasalarının İşleyişi

Deizm, Newton fiziğinin hakim bilimsel görüş haline geldiği dönemde neşet etmiştir. Newton fiziği determinist bir dünya görüşünü hakim kılmıştır. Ancak zamanla izafiyet ve kuantum gibi çalışmaların yapılması Newton fiziğiyle beraber Newton fiziğinin savunduğu mekanik evren anlayışına dayanan Deizminde gözden düşmesine neden olmuştur. Bugün deizmin teizm ve ateizme göre zayıf ya da geri planda kalmasının önemli bir nedeni budur.

Newton fiziğine göre evren ilk baştan ayarlanmış ve her biri kendisinden sonrakini zorunlu kılan doğa yasalarının varlığıyla işlemektedir. Bu fizik yaklaşımından hareketle, evrendeki fiziksel olaylar ve buna bağlı olarak insanlık tarihindeki gelişmelerin zorunlu, birbirini tetikleyen, mutlak neden sonuç ilişkileri içerisinde meydana geldiği anlamında determinizm fikri ortaya çıkmıştır.

Deistler, Tanrının evreni determinist işleyişteki yasalarla yarattığını dolayısıyla ona yapılacak vahiy, peygamberlik ve mucize gibi ikinci bir müdahale anlamına gelecek davranışların Tanrının tüm eksikliklerden münezzeh olmasıyla çelişeceğini savunmuşlardır. Deistlere göre mucizeler akla aykırı ve Tanrının şanına yakışmayan hurafelerdir. Eğer Tanrı bir ihtiyaca binaen doğa yasalarının işleyişini bozarak mucize denilen müdahaleleri gerçekleştiriyorsa kendi koyduğu doğa yasaları yetersiz olmuş demektir. Buda Tanrı açısından bir kusur ve eksiklik anlamına gelmektedir. Yine deistlere göre Tanrı; akıl ve ahlak gibi yaratılıştan itibaren insana çeşitli özellikler vermiştir. Bu özellikler tıpkı doğa yasalarının işleyişi gibi her insanda vardır. İnsan kendi aklıyla Tanrıyı ve insanın Tanrıya karşı sorumluluklarının ne olduğunu böylece bulabilir. Peygamber denilen şahsiyetler en iyi ihtimalle kendi akıllarıyla Tanrı düşüncesine ulaşıp bunu insanlara anlatan şahsiyetler olmuşlardır. Ancak Tanrıyla görüştüklerini iddia etmemişlerdir. Onlara nispet edilen vahiy, kutsal metinler ve mucizeler sonradan uydurulmuştur. Sonuç itibariyle Tanrının peygamberlik ve vahiy şeklindeki evrene ikincil müdahalesi önemli bir doğa yasası olan aklın işleyişinin yeterli olmadığı anlamına gelecektir. Halbuki mükemmel bir varlık olan Tanrının yaratma gücü ve koyduğu doğa yasalarının işleyişi oldukça mükemmel, deterministik bir düzen içinde ve herhangi bir ikincil müdahaleyi gerektirmekten oldukça uzaktır. Bu noktada deistlerin Tanrıyı determinist işleyişe mecbur ve tabi olarak görmediklerini ancak Tanrının evrenin işleyişini determinist yasalarla yaratmayı seçtiği ve bununda ikincil müdahaleleri gerektirmediği düşüncesinde olduklarını belirtmeliyiz.

Ancak Newton fiziği zamanla yerini Einstein fiziğine bırakmıştır. Einstein’ın ortaya koyduğu izafiyet kuramı ile determinizme aykırı olmasına rağmen görecelilik fikri gelişmiştir. Kuantum çalışmalarıyla atom altı dünyada herhangi bir determinist işleyiş ve düzen olmadığı anlaşılmıştır. Öyle ki bundan hareketle üçüncü halin imkansızlığı gibi temel mantık ilkeleri mikro alem açısından darbe almış ve belirsizlik düşüncesi gelişmiştir. Böylece Determinist nedensellik ilkesi, görecelilik ve belirsizlik düşünceleriyle darbe almıştır. Böylece Fiziki olayların, doğa yasalarının ve buna bağlı olarak insan yaşamındaki olayların olasılık, görecelilik ve belirsizlik şeklinde de oluşabildiği ve doğa yasalarının işleyişinde zorunlu bir nedenselliğin gerekli olmadığı anlamındaki indeterminizm fikri ortaya çıkmıştır.

İndeterminizmin imkanı sayesinde Deizmin doğa yasalarının işleyişini zorunlu nedenselliğe dayandırarak savunduğu Tanrının evrene ikincil müdahalelerinin mümkün olmadığı şeklindeki iddiası önemini yitirmektedir. Çünkü artık doğa yasalarının sanıldığı gibi zorunlu, biri diğerini gerektiren, tekdüze yasalar değil bilakis oldukça komplike, olasılıksal ve düzensiz bir işleyişe sahip olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla böylesi bir ortamda Tanrının ikincil müdahalelerinin onun mükemmel oluşuna halel getireceğini düşünme mecburiyeti ortadan kalkacaktır. Burada anlatmaya çalıştığımız şey tam da budur. Yoksa vahiy, peygamberlik ve mucizeler gibi Tanrının evrene tekrardan müdahale etmesi anlamına gelen durumların gerçekleşme biçiminin kesinlikle indeterminist bir işleyişle gerçekleştiğini iddia etmiyoruz. Çünkü bize göre Allah evrene her an müdahale etmektedir ve gerçekleştirdiği bu müdahaleler doğa yasaları veya bunların işleyiş biçimlerine bağlı kalmak zorunda değildir. Çünkü O her şeye mutlak güç yetirendir. Sonuç itibariyle indeterminizm ile birlikte doğa yasalarının işleyişinin katı deterministik izahına mecbur olmadığımız ortaya çıkmaktadır. Dinler açısından Newton’dan günümüze devam eden bilimsel gelişmeler herhangi bir sorun oluşturmamaktadır. Deizm ise bu yeni gelişmelerin ortaya çıkardığı felsefi problemleri aşmada yetersiz kalmıştır.

0 Paylaşımlar
5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x