Masumiyet deyince aklıma ilkin çocuklar gelir. Çocuklar dünyanın en masum varlıklarıdır. Çünkü farkında değildirler. Hayata, etraflarında gelişen olaylara karşı bilinçli bir farkındalığa sahip değildirler. Bu sebeple yaptıkları hiç bir şey hukukun konusu olamaz. Hiçbir şekilde yargılanamazlar. Yetişkinler içinde aynısı geçerlidir. Bazı yetişkinler bir meselenin bilgisine sahip değildir, bilgisine sahipse de iç yüzünü tam kavramamıştır. Bu durumda o konu açısından yetişkinler de masum sayılırlar.
Birtakım acılar, zulümler ve kötülükler söz konusu olunca da insanlardaki farkındalık düzeyine bakmak gerekiyor. Öyle insanlar var ki gerçekten de dünyadan, etrafında gelişen olaylardan uzak kendi içinde hayatı yaşıyor. Birçok acılara ve zulümlere karşı tepkisizler. Bu tepkisizlik hali onları kötü ya da “kör kesilmiş” yapmaz. Çünkü farkında değiller. Farkında olmamaları belki eleştirilebilse de bahsi geçen meselelerin masumu sayılır bu insanlar. Bir yanlışa veya acıya kör kesilmek, hele de bir insanı kör kesildiği için itham etmek için önce o insanın o yanlışın farkında olması gereklidir. Kör kesilmek bir kötülükse, farkında olmayan insanları kötü görmek, onların kötülük yaptığını düşünmek haksızlık olacaktır.
Birde farkında olduğu için masumiyetini yitiren insanlar vardır. Farkındalık oluştuğu an bir seçim haliyle karşı karşıyayızdır. Burada yapacağımız seçimle ya masumiyetimizi korumaya devam edeceğiz ya da farkındalığın gereğini yerine getirmekten geri durarak masumiyetimizi yitireceğizdir. Bu durumda anlaşılıyor ki masumiyet iki defa yitirilmektedir. Birincisi farkına varmakla olur. Ancak burada masumiyeti yitirmekten kasıt masumiyet ile suçluluk arasında nötr, tercih öncesi bir konuma geçmektir. Bu noktada masumiyet ile suçluluk arasında araftayızdır. İkincisi ise tercihimizi erdemli biçimde farkındalığımızın gerektirdiği doğrultuda yapmadığımızda masumiyetten uzaklaşırız. Burada artık masumiyet yitirilmiştir ve suçlu konumundayızdır.
Bence davranışlarının sonuçlarından bağımsız olarak iyi insanlar ile kötü insanlar arasındaki fark bu çerçevede ortaya çıkmaktadır. İyi insan, farkına vardığı an masumiyeti doğrultusunda seçimler yapan, kötü insan ise kendisini yüz yüze geldiği seçimler karşısında masumiyetten uzaklaştırıp suçlu konumuna düşürecek tercihler yapandır. Bazen bazı insanlar görüyorum, bunlar gerçekten masumlar, gerek cehaletlerinden gerek yetiştirilme tarzlarından ya da başka bir nedenden dolayı. Sebebi ne olursa olsun bu insanları yargılamamak ve iyi insanlar olarak görmek gereklidir. Bunların yanlışlıklara veya kötülüklere karşı kör kesilmesi kasıtlı değildir farkında olmadıkları için. Ama bazı insanlar da var ki- gerçekten de tiksindirici bir etki oluşturuyorlar bende- masumiyetleri sınandıkları an kendilerini suçlu konumuna düşürerek tercihler yaparlar veya en hafifinden yanlışlıklara ve kötülüklere karşı tercihte bulunmaktan kaçınırlar. Yani sessiz kalmayı tercih ederler. Sessiz kalmak nötr bir tavır değildir. Çünkü artık farkına varıldığı an Cemil Meriç’in de dediği gibi tarafsızlık namussuzluktur. Bunların herhangi bir tercihten kaçınıp kör kesilmeleri tiksindirici olmaları için yeterlidir.
Sonuç itibariyle erdemli insan iyi yani masum insandır. Sınandığı tercihler karşısında masumiyetini koruyan insandır. İyi niyetle yaptığınız bir tercihin kötü sonuçları olsa bile bu erdemli olmaya halel getirmez. Çünkü önemli olan masumiyeti devam ettirme çabasıdır. Masumiyetin zıttı suçluluktur. Erdemini yitiren insan, masumiyetini de yitirmiştir. O artık bir suçludur. Hiç bir şeye veya kimseye karşı olmasa bile kendisine karşı suçludur.