Kuran’da Kadın Erkek Eşitliği Açısından Zor Bir Mesele: Nüşuz Kadınlar ve Nüşuz Erkekler

Kadın konusu modern algılar üzerinden İslam’a kendisi üzerinden en çok eleştiri getirilen konulardan birisi. Bu eleştirilerin önemli bbir kısmı hadislere dayanıyor. Kadınlarla alakalı hadisleri sırf hadis olduğu için körü körüne onu tevil etmeye çalışanlar genelde onun vürud sebebbine(yani onu var eden arka plana ve koşullara) ve (iddia ediyorum)senedine bakmadan savunuyorlar. Hadis karşıtı olanlar ise zaten hadis olduğu için kafadan reddediyorlar. Her iki durumda da kesin olan şu ki hadisler İslam açısından ikincil düzeyden önemli bilgi kaynağıdır. Bazı mezhep alimleri hadis eşittir kuran desede nerden tutarsanız tutun, isterseniz geleneksel usülden gidin bu iddia elde kalır. Fakat burada kuran vve hadis denklemine ya da hadislerde kadın konusuna girmeyeceğim. Hadislerde kadın konusuna Kitap bölümünda Prof. Ali Osman Ateş’in “Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın” adlı kitabını önermiştim. Bu kitapta öncelikle geleneksel yöntemler(cerh tadil) üzerinden kadınlarla ilgili problemli hadislerin problem oluşları ispatlanıyor. Dileyen oraya bakabilir.

Gelgelelim kadınlarla alakalı Kuran’daki bazı ayetler var ki Kuran’a bunlar üzerinden çokça eleştiriler geliyor. İlk akla gelenler erkeğin kadına “kavvam” oluşu, Şahitlik ve miras ayetleri… Bu konular bence gelenekten de çokça kopmadan çözülebbilecek potansiyelde konular. Benim açımdan bu konuları ele alan ayetlerle alakalı müşkil bir nokta yok. Fakat bu yazının konusu olan “nüşuz” kadının dövülmesi ile ilgili meşhur ayet bence içinden çıkılması zor bir ayet. Öncelikle aşağıya Nisa 34. ayeti alayım, sonra nesi müşkil bir durum arz ediyor ona değineceğim.

Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdır; Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.(Nisa 34-diyanet meali)

Ayette bir kadın eğer kocasına karşı “nüşuz” olursa erkeğin onu ilkin uyarması, nüşuz davranışlarına devam ederse yatakları ayırması yine devam ederse dövmesi emrediliyor. Şimdi ilkin nüşuz kelimesinin ne anlama keldiğine TDV’nin İslam ansiklopedisinin “nüşuz” maddesinden bakalım: “nüşûz kelimesi fıkıhta “kadının evlilik hukukuna riayet etmemesi, evlilik birliğini sürdürmeyi engelleyecek düzeyde geçimsizlik sergilemesi” demektir. Bu durumdaki kadına nâşize denir. Genellikle kadın için kullanılan nüşûz kelimesi erkeğe izâfe edilerek kullanıldığında kocanın karısına karşı görevlerini ihmal etmesini, ona karşı kötü muamelede bulunmasını ifade eder. Bu durumdaki erkeğe de nâşiz denilmiştir.”

Örneklendirirsek, geleneksel fıkıhta genelde kadının eşine sadakatsizlik anlamına gelecek davranışları üzerinden örnekler verilir. Mesela eşinizin telefonunda başka bir erkekle sürekli konuştuğunu görmeniz ya da sürekli geç saatlerde eve gelmesi ama sebebini ısrarla söylememesi gibi ciddi güvensizlik doğuran davranışlar. Bu meselenin tevilinde ve tefsirinde gelenekçi, modernist ve post-modernist yorumlar şeklinde üç ayrı yorum türü var.

Gelenekçi yorum; ana akım sünni dünyasını kastederek söylüyorum, bunların çizgisindeki geleneksel anlayışta üçüncü aşamada kadının dövüleceği kabul edilir. Kadının dövülmesi ise oldukça yumuşatılır, tevil edilir. Hafif bir fiske vurmaya indirgenir. Yüze vurulmaz, hassas yerlere vurulmaz vs denilerek vurma olayına bir sınır çizilerek kendini modern algıya kabul ettirmeye çalışırlar. Gelenekçilerin bu çabalarını destekleyici malzemeleri de yok değil. Örneğin kadına şiddete karşı siyer,tarih vve hadis kaynaklarındaki rivvayetlerle birlikte ele alındığında İslam’ın bir yandan da kadına şiddete karşı çıktığı da gözlemleniyor.Fakat bu yine de ortada bir “dövün” ayeti olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Modernist yorum; daha çok Kurancıların seçtiği yorumlamadır. Bunlar vurmak(arapçası darabe) fiilinin kuranda başka ayetlerde bir yerden bir yere gitmek, uzaklaşmak anlamına geldiğini belirterek bu manayı seçerler. Geleneği ataerkil davranmakla suçlarlar. Bu anlamı seçilirse kadın, önce uyarılır, sonra yataklar ayırılır, sonra uzaklaşılır(mesela baba evine gönderilir) gibi bir yoruma ulaşırlar. Zaten mantıkende eşler anlaşamıyorlarsa uzaklaşmaları(ister geçici ister kalıcı) akla ilk yatan çözümlerdendir. Kaldıki erkeğin kadınla arası problemli ise hemde şiddetli bir güven sorunu varsa, tüm bu problemler üstüne birde kadına şiddet uygulayarak sorunların çözüleceği nerde görülmüştür?(Burda modernistlere torpil geçip onların görüşlerini daha bbir gerekçelendirdim fark ettiyseniz:))

Post-modern yorum; burada ise tarihselcilerin yorumu öne çıkar. Bunlara göre bu ayetler 7. yüzyıl koşullarına hitap eder. Günümüze hitap etmez. Evet o günün toplumunda dövmek yaygındı, İslam’da bunu bir çerçeveye soktu ve kabul etti derler. O gün için doğruydu bu, ama bugün artık bu konularda modern değerler ve hukuk geçerlidir. Çünkü bu konu tarihseldir derler.

Buraya kadar kadının dövülmesi ayeti ve hakkındaki görüşleri kabaca anlattım. Bu yorumlardan modernist yorum bana daha makul gelse de bu yorumun tarihte bir karşılığı olmamış diyenler var haklı olarak. Örneğin şöyle itiraz getirilebilir; tarihte zalimce saltanat apaçık kurana aykırıyken bu durum alimler tarafından onaylanmış ve geleneksel olarak ezici çoğunluğun asıl görüşü zalim yöneticilere ve zorbba krallara itaat etmek yönünde olmuştur. Bu da bize gösterir ki Kuran’a çok açıktan ters bazı görüşler tarihte Kuran’ın kendisine galip gelebilir. Kadının dövülmesi meselesi de böyle olmuş ve galip gelen görüş kadının dövülmesi yönündeki görüş olmuştur.

Gelenekçi ve modernist tartışmalar bir yana dursun, bence dananın kuyruğunun koptuğu yer buralar değil. İşi içinden daha çıkılmaz hale getiren ise nüşuz kadınların aksine aynı suçu işleyen nüşuz erkeklere Kuran’ın getirdiği çözümdeki farklılıktır. Aynı sürenin 128. ayetinde nüşuz erkeklerden bahseder:

“Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden yahut yüz çevirmesinden endişe ederse aralarında bir uzlaşmaya varmalarında onlara günah yoktur ve sulh daha hayırlıdır. Nefisler de cimriliğe meyillidir. Eğer güzel davranır ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa 128-diyanet meali)

Kötü muamele tercümesi orjinalde “nüşuz” kavramı ile ifade edilir. Bu ayette ise eğer kadın erkeğin nüşuz davranışlarından şikayetçi ise ona “öğüt ver, yatağı ayır, vvur” gibi bir çözüm sunulmaz. Doğrudan uzlaşma ve barışın daha hayırlı olacağı tavsiye edilir. Bu bence zor ve müşkil bir mesele Kuran açısından. Kadın nüşuz olursa erkeğe dövmesi son aşamada emredilirken, erkek nüşuz olursa bbarış tavsiye ediliyor.

BBuna kimileri hemen kadın ve erkeğin yaratılıştan bazı farkları olduğu iddiası üzerinden açıklama getirebilirler. Fakat burada yaratılıştan gelen farklılıkları veya toplumsal cinsiyet rolleri açısından farklılıkları barındıran bir konu yok. Doğrudan suç-ceza ile ilişkili aile hukukunu ilgilendiren bir meseleyle karşı karşıyayız. Bir suç (burada nüşuz suçu) ne olursa olsun cezasında cinsiyet ayırımı yapılması adalete aykırıdır. el-Adl olan bir Allah sırf cinsiyeti farklıdır diye aynı suçu işleyen iki cins arasında ayırıma gidemez. Bu aklı selim olan hiç kimsenin vicdanına uymayacaktır. Kadın ve erkek arasındaki cinsiyet rolleri farklılaşabilir, bir yere kabul edilebilir bu. Ama mahkeme ve hukuk önünde herkes eşit olmak zorundadır.

Ayetin modernist yorumu kabul edilse “nüşuz erkek probleminde çözüme dair ipucu nüşuz kadın ayetinde verilmiştir ve bu yüzden ayet tekrara girmemiştir Nisa 128 de” der geçersiniz. Böyle bir yaklaşım tefsir usulü açısından anlaşılır olurdu. Ancak genel çoğunluğun sahip olduğu geleneksel görüş doğru ise Nisa 34’ü Nisa 128 ile birlikte ele aldığımızda kesinlikle tevili mümkün olmayan bir çelişki ile karşı karşıyayızdır. Tarihselciliği bir seçenek olarak şimdi fikir dünyamda ciddiye almıyorum. Ama tabi kendi ağırlığı olan bbelli koşullarda kabul edilebilecek bir metot. Ama şuan için bana makul gelmediği için hiç bu yönüyle mevzuyu değerlendirmiyorum. Geleneksel görüşün bu kadar kabul görmüş olması çokça kafa karıştırıcı. Modernist görüş ise açıkça söylersem şimdilik bu çelişkiden -burukça bbir zihin hali ile birlikte- kurtulmanın yegane yolu gibbi görünüyor. Bu ayet diyebbilirim ki bana göre Kuran’da en zor ayettir. Diğer her türlü zor görünen konunun hemde geleneksel yöntemlerden kopmadan da rahatlıkla içinden çıkılabileceğini düşünüyorum. Ama nüşuz meselesi iki ayet birlikte ele alındığında hukuk önünde kadın erkek eşitliği açısından içinden çıkılamaz gibi duruyor.

Meseleyi bütüncül düşünmeye çalışıyorum. Konunun kadının iş hayatına atılması, ekonomik cinsiyet rolleri, kadının erkekler tarafından ezilmesi gibi çok farklı faktörlerle ilişkisi var. Şöyleki, kadının çalışmasının hor görüldüğü, sosyal hayatta kadını pasifize eden binlerce yıllık bir gelenek var. İslam bir yandan kadının tamamen yok sayıldığı ticaret sahasına onu, şahitlik yetkisi vererek sokmaya çalışıyor. (Evet, sanılanın aksine ikiye bir şahitlik kadınlar açısından o gün için bir devrimdir) Diğer yandan binlerce yıldır yerleşik toplumsal cinsiyet rolleri var. Evin geçimi erkeğe aittir gibi. Evin geçiminin erkeğe ait olduğu günümüz aile yapılarında da çokça gördüğümüz gibi kadınların ekonomik bağımsızlıkları olmadığı için erkeğe daha bir mahkum oluyorlar. Dolayısıyla darabe(dövme diye tercüme edilen) fiilini diğer anlamıyla uzaklaşmak, başka bir yere gitmek anlamında alırsak, nüşuz erkeğe karşı ilkin barışın tavsiye edilmesi de bir yere kadar anlaşılabilir. Aksi halde ekonomik bağımsızlığı olmayan kadının o günün koşullarında iş bulmasi kolay değil, ailesine dönmesi durumunda ailelerinin ve mahalle baskısı katlanilir gibi değil, çocuklar varsa onların durumu başka başka sorunlar doğuruyor. Bu koşullar altındaki bir kadının öncelikle barışa teşvik edilmesi anlaşılabilir değil midir? Hayır diyorsanız, modern bir bakışla 7. Yüzyılda İslam’dan karşı karşıya olduğu binlerce yıllık aile ve kadın anlayışına karşı nasıl bir devrimci ve yenilikçi adımlar atmasını bekleyebiliriz mesela? Kadınlara iş imkanı sağlanması ve teşvik edilmesi, sosyal yardımlar, başka? Bunlar ekonomik yapıyla ve bugünün aksine merkezi olmayan o günün devlet yapısıyla çokça ilişkili konulardır. İnsan hakları açısından derseniz, karı kocanın arasındaki sadakatle alakalı bir anlaşmazlığa insan hakları nasıl gerekçe gösterilerek araya girilebilir? Hadi bunu darabe fiilini uzaklaşmak anlamını tercüme ederek sağladık diyelim. Nüşuz kocasına karşı modern dünyanın aksine  o günün koşullarındaki güçsüz bir kadın en fazla ne yapabilir ki? Bence konumuz açısından çok kritik bir soru bu. İlk akla gelen barış yolunu aramak, erkeği ıslah etmeye çalışmak olmaz mı? Sonuç itibariyle mesele üzerinde biraz fikir jimnastiği yapınca, o günün koşullarını (gerçi benzeri koşullar bugün bile oldukça yaygın) göz önüne alınca -nüşuz kadınlarda darabe fiilini dövmek anlamını almadıkça- nüşuz erkeklere karşı ilkin barış yolu aramanın teşvik edilmesi anlaşılabilir oluyor. Fakat darabe fiilini tarih boyunca kimse modernistlerin anladığı gibi ele almamışlar. Bu zaten kafa karıştırıyorken, geleneksel anlamı kabul etmemiz durumunda ortaya hukuk önünde cinsiyet ayrımına dayalı önemli bir eşitsizlik problemi ortaya çıkıyor. Bu ise bence kesinlikle aşılması veya tevili mümkün olmayan bir problem.

 

0 Paylaşımlar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x