Neden bir yaratıcının varlığına inanıyorum? Bu soru sürekli zihnimin bir kenarında. Sanırım son ana kadar da hep orada durmalı. Çünkü sürekli sorgulama noktasında tektikte olmalıyız. Her ciddi ihtimali değerlendirmeli, her yerinde eleştiriye kulak vermeliyiz. Aksi halde düşünen bir varlık olmamızın gereğini yapmış olamayız. Bu sebeple bu soruya cevap olacak okumaları arada bir yapar, kendimi gözden geçiririm. Şimdilik bu soruya cevap verebilme kapasitem ve birikimim doğrultusunda bir çerçeve zihnimde oturmuş durumda. Kısaca birkaç madde de neden bir tanrıya inandığımı yazıya dökmeliyim:
1- İnsan zihninin yapısı, bilinç sahibi olması, seçim yapmak ve akıl yürütmek gibi soyut yetenekleri… Tüm bunlar fizikötesi bir gerçekliği gerektiriyor. Her şey gördüğümüz fizik aleminden ya da doğadan ya da maddeden mi ibaret? Bunlar dışında bir gerçeklik var mı? Ya da evrendeki gerçekliği(hakikat kelimesinin bir anlamı da gerçekliktir) en iyi açıklayan görüş hangisidir? Bu nokta da teist görüşler daha makul görünüyor. Çünkü insandaki zihin, bilinç, benlik, akıl yürütme gibi soyut yeteneklerimiz maddeden fazla bir şeylerin de olduğunu gösteriyor. Şayet madde dışı bir gerçeklik varsa tanrının varlığı da oldukça mümkün bir hale geliyor.
2-Evren ezeli ve ebedi değilse evrenin varlığının bir ilk sebebi olmalı. Sonsuzluk fizik aleminde mümkün değildir. Bu sebeple bir ilk sebep olmalıdır. Sonsuzluk soyut, matematiksel bir kavramdır. Her şey bir sebebe dayanıyor. Bu sebepler zincirini sonsuza kadar götüremeyiz. Örneğin, bir keskin nişancının hedefe nişan aldığını düşünelim. Üstünde onay bekliyor ki ateş edebilsin. Üstü de kendi üstünden emir alacak. Oda kendi üstünden… derken sonsuza kadar giden bir geçmiş varsa ateş emri hiçbir zaman gelmeyecektir. Bu sebeple bir ilk sebepte durulmalıdır. Her şeyin ilk sebebi öyle bir şey olmalıdır ki onun ilk sebebi olmamalıdır. Bu ise tanrısal bir gücü gerektiriyor, ya da doğa üstü bir varlığı…
3- Nesnel ahlak ancak bir tanrının varlığıyla rasyonel bir temele oturuyor. Aksi halde ahlak göreceli bir şey olur. Yani tanrı yoksa her şey mübahtır. İnsandaki ahlakın rasyonel açıklaması sadece tanrının varlığı ile mümkün. Neden ahlaklı olmalıyım? Bugün başkasına yapılmasını istemediğim şey yarın bana yapılmasın diyebilirsiniz? Topluma karşı görevin diye bilirsiniz. Tanrı dışında getireceğiniz her izah öznel ve görecelidir. Sizi bağlayan ahlaki gerekçe beni bağlamaya bilir. Hele de sözkonusu menfaatim ise. Sadece ve sadece bütün insanları kuşatan, onların her yaptığını gören, bilen, işiten ve onları yaptıklarından dolayı hesaba çeken bir tanrı varsa ahlaklı olmam mantıklıdır. Çünkü böyle bir gücün elinden kurtulmam mümkün değildir. Haliyle insandaki ahlak melekesini daha doğrusu nesnel ahlakı tanrısal bir güç olursa ancak mantıklı şekilde açıklayabiliyoruz.
4- Basit bir analitik mantık yürütelim: “Ufak bir düğmeden iğneye kadar her tasarımın mutlaka bir tasarımcısı olması gerekir. Evrende bir tasarımdır. Öyleyse evrenin de bir tasarımcısı vardır.” İnsan zihni en basit bir şeyin bile bir yapanının, yaratanının olduğunu düşünecek şekilde programlanmış. Örneğin sahilde kumlarda yürürken kumların üstüne “ayşe seni seviyorum” diye bir yazı gördüğümüzde ilk akla gelen bunu buraya bir gücün yazdığıdır. Hiç kimse ilkin bu yazının tesadüfen oluştuğunu düşünmez. Hatta öyle düşünene deli gözüyle bile bakılabilir. Hal böyleyken dünyamız, içindeki çeşitlilik, canlı türleri ve her bir türün kompleks yapısı, evrenin yapısı gibi sahile yazılmış bir yazıdan daha karmaşık özelliğe sahip varlıklar için ilkin bunları bir tasarımcının tasarladığını düşünmek akla en uygun olandır.
Buraya kadar bir yaratıcının varlığını neden kabul ettiğimi yazdım. Bu birinci aşama idi. Peki bu nasıl bir yaratıcıdır? Çünkü dünyada çok farklı dinler, tanrılar, yaratıcı çeşitleri ve tasavvurları var. İsa mesih, Yehova, Brahma, Şiva, ahuramazda, poseidon… gibi onlarca tanrı anlayışı içinden neden tek tanrıcı dinlerin tanrı tasavvuru daha inandırıcı geliyor? Çünkü yaratıcı tasavvuru en akla uygun olan kabaca, tek tanrıcı anlatılardır. Bunu ise şöyle temellendiriyorum:
1- Evreni tasarlayan bir yaratıcı semi, basir, habir, alim, kadir, hay gibi özelliklere sahip olmalıdır. Zaten genelde teist inançların çoğu böyle. Özellikle semavi dinlerde bu böyledir. Diğer dinlerin de çoğunda yaratıcı her şeye gücü yeten, her açıdan “en iyi, en mükemmel, en harika” olan bir varlıktır. Allah’ta böyle bir tanrıdır.
2- Uzay, zaman ve madde yaratılmış, sonlu varlıklardır. Dolayısıyla yaratıcı yarattıklarına benzemekten münezzeh olmalıdır. Buna halel getiren her türlü tanrı tasavvuru inandırıcılıktan uzaktır. Dolayısıyla tanrının yarattıkları gibi eşi, çocuğu olduğunu veya tanrının ihtiyaçları olduğunu savunan her türlü tanrı anlayışı tutarsızdır. Bu noktada bildiğim kadarıyla en titiz tanrı tasavvurunu tevhid-şirk denklemiyle İslam ortaya koymaktadır. Şirk vurgusu ile tanrıya hiçbir şekilde benzeyen, ona ortak olan her türlü anlayış reddedilir. Bu noktada daha sağlıklı bir sonuca ulaşmam için dinler tarihini araştırmalıyım. Ne yazık ki bu alanda pek fazla okuma yapmadım. Ama şimdilik mevcut tek tanrıcı inanca rakip olabilecek başka bir tanrı tasavvuru görmeyene kadar mevcut inancımla devam etmeyi mantıklı buluyorum.
3- Ockhamlının usturası gereği olasılıkların zorunluluk olmadan çoğaltılmaması gerekmektedir. Bir soruya verilecek en iyi cevap o soruyu en basit ve sade biçimde, başka bir soru ve soruna mahal bırakmayacak şekilde çözen cevaplardır. Bu açıdan bir tanrının varlığı yeterlidir. Tanrı vardır dedikten sonra bu tanrı iki tane veya daha fazlasıdır dememizi gerektirecek hiçbir durum yoktur. Şaye öyle olsaydı bu cevap sorunumuzu çözmek yerine sorularımızı daha da artıracaktı. Bu durumda diğer tanrı nasıldır? Tanrılar arası ilişki nasıldır? Evreni yönetmede kimin ne yetkisi vardır? Hangisine dua etmeliyiz? gibi birçok yeni problemle karşılaşmış olacağız. Öyleyse mantıken evrenin yaratıcısı tek olmalıdır. İkinci bir tanrının varlığı sorularımızı cevaplamayacağı gibi problemleri artıracaktır.
Yukarıdaki argümanların kimisinin içini yeterince doldurmuş değilim. Bununla birlikte karşıt görüşleri yeterince incelediğimi düşünmüyorum. Tüm bu eksikliklere rağmen kendi varlığımı anlamlandırma çabamla şu ana kadar vardığım sonuç yukarıdaki gibidir. Maddeler artırılabilir, ancak ilk etapta kabaca toparlayabildiklerim(demekki aklıma yatan gerekçeler) bunlar.