Anadolu İrfanının(Tasavvuf) 15 Temmuz Darbe Girişimiyle Temelleri Sarsılan Yerlilik ve Millilik İddiası

Tasavvuf tarihi itibariyle Türklerin Orta Asyadan Anadoluya gelişleri ve İslamiyete girmeleriyle yakından irtibatlıdır. Eğer Selefiliği Arap kültürünün, Şiiliği ise Fars kültürünün Vahiyle karışması olarak kavrayabilirsek ülkemizdeki mevcut Tasavvuf anlayışını da Türk kültürünün Vahiyle karışmış hali olarak kabul edebiliriz. Osmanlı Tasavvufi din yorumunun egemen olduğu bir devlet olduğu gibi Osmanlı bakiyesi olarak Cumhuriyet döneminde halk İslamına rengini veren dini yorum yine Tasavvuf olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’de Tasavvufi gelenek içerisindeki kişi ve kurumlar, Milliyetçiliğe eklemlenmiş Tasavvufi bir dini anlayışa sahip olan sağ kesimler çoğu zaman Tasavvufu Türklere has dindarlık biçimi olarak kabul etmişlerdir. Tasavvufa Anadolu İrfanı şeklinde yapılan güzelleme de işin coğrafi ve tarihsel boyutunu gözler önüne sermektedir.
Aynı şekilde devlette teopolitik bir araç olarak Tasavvufu ele almış ve Tasavvufi söylemlerle Selefilik gibi dışarıdan gelen dini akımları dengelemeye çalışmıştır. Çünkü dışarıdan gelen akımların Türkiye içinde siyasal bir muhalif güç olmasını devlet aklı istememiştir. Bu sebeple Pakistan, Mısır, Hindistan gibi ülkelerden yapılan tercümeler etrafında gelişen dini düşünceler hep yerli ve millilik kılıcıyla vurulmaya çalışılmıştır. Halbuki İslam evrensel bir dindir ve İslamın özünde taşıdığı Tevhid merkezli hakikat anlayışı hiçbir ülke ve coğrafi sınıra göre değişemez. Buna rağmen Anadolu irfanı, Anadolu İslamı, Türk İslamı gibi söylemlerle geleneksel Tasavvufi bir din anlayışı özellikle sahiplenilmiştir. Bu zihniyeti daha entelektüel düzeyde taşıyan kişiler ise Osmanlı merkezli ya da İstanbul merkezli bir İslamcılık şeklinde söylemler geliştirmişler bu çerçevede 60lı yıllarda başlayan tercüme hareketlerinin faydadan çok zarar getirdiğini iddia etmişlerdir. Bu anlayışın temel sorunu ümmet coğrafyasının genişliğinde düşünmek yerine modern ulus devletin dar sınırlarına hapsolmaktır.
Her fırsatta geleneksel Tasavvufi anlayış dışındaki dini yorumlar ve aykırı görüşteki alimler kökü dışarıda diye sopalanmıştır. Bu dini akımlar radikal ve cihatçı şeklinde şeytanlaştırılırken ülkeye tehdit olabilecekleri belirtilmiştir. Cübbeli Ahmet Hocanın yakın geçmişte 2000 silahlı selefi dernek çıkışı da bu korkuların Tasavvufçu bir tarikat hocasının ağzından pompalandığı noktasında oldukça manidardır.
Gelgelelim 15 Temmuz darbe girişimiyle bu ezberler bozulmuştur.  Dışarıdan gelen her dini yorumun tehdit olmadığı gibi içeriden güvenlikçi politikalara alet edilen dini yorumlarında aslında tehdit olabilecekleri anlaşılmıştır. Çünkü 15 Temmuz darbe girişiminin baş mimarı olan Fethullahçı Terör Örgütü Tasavvufi kodlara sahip bir örgüttür. Örgütün elebaşı olan Fethullah Gülen Tasavvufi camianın yüzlerce yıldır kullandığı keşf, ilham, rüya gibi araçları kullanmıştır. Bilindiği gibi İslam’da başta Kuran ve Sünnet sonra ise icma, kıyas gibi fıkıh usulü yöntemleri bilgi kaynağı olarak kabul edilmiştir. Bu bilgi yöntemlerinden bir sapma olarak görülen keşf, ilham ve rüya yöntemlerinin bilgi elde etme açısından hiçbir değeri bulunmamaktadır. İslam dünyasında bu yöntemleri sadece Tasavvufi- Batıni gruplar kullanagelmişlerdir. Fethullah Gülen’de bu Tasavvufi yöntemleri kullanarak tabanının beynini yıkamıştır. Örneğin rüya yoluyla “Hz. Muhammed’in s.a.v. Türkiye’yi kendilerine verdiği” bilgisini elde ettiklerini iddia etmişlerdir. Liderlerinin gördükleri rüyalara ve birtakım keşfiyata(!) körü körüne inanan müritleri ise Gülen’in bu sözlerini sorgusuz sualsiz kabul etmişlerdir. Gülen ise bu tarz iddialarla tabanı üzerindeki otoritesine dini bir kılıf giydirerek sağlamlaştırmıştır. Bu şekilde liderine körü körüne bağlanan bir fanatiği -eğer lideri emretmişse- darbeye girişmekten, kendi halkına, masum sivillere ateş açmaktan ne alıkoyabilir?
Anlaşılıyor ki böylesi haşhaşilik düzeyinde bir beyin yıkama konusunda Tasavvuf(belki de “batıni Tasavvuf” demeliyiz) oldukça işlevsel bir araçtır. Kullanılmak istendiğinde Tasavvuf ya da Anadolu İrfanı şeklinde pohpohlanan din anlayışının da yeri geldiğinde devlete tehdit olabildiği görülmektedir. Anlaşılan o ki sadece kökü dışarıda görülen dini yorumlar değil kökü bayağı bayağı içeride olan dini yorumlarda büyük tehditler oluşturabiliyormuş. Daha ötesi bu amaçla Tasavvufu veya Anadolu İslamı/İrfanı gibi söylemleri bir sopa gibi kullananların tüm iddiaları ve saldırganlıkları boşa çıkmıştır.
Tasavvuf düşmanı değilim, Tasavvufun zaman içerisinde içine bidat ve hurafeler karışsada İslam’dan bir cüz olduğuna ve tarih boyunca İslama büyük hizmetleri olan bir akım olduğuna inanıyorum. Ancak dikkatleri çekmek istediğim şey dinin belli coğrafyalar üzerinden okunmasının yanlışlığıdır. Dinin yerlisi veya millisi olmaz. Allah’ın dini tüm insanlığa gelmiş bir dindir. Bu dine iman edenler aralarındaki tüm farkların kalktığı, ortak dine inanan tek bir ümmettir. Dolayısıyla dini siyasi amaçlarla kullanmak, belli dini yorumları politik amaçlarla diğerleriyle çatıştırmak dini tahrif etmektir. Hangi din yorumu olursa olsun temel problem Kuran’dan ve sahih Sünnetten uzaklaşmaktır. Çözüm de burada aranmalıdır. Dini kendi doğal mecrasında bırakmak en doğrusudur. Yine bir dini anlayışın doğruluğu ya da yanlışlığı onu dile getiren kişilerin etnik kökenleriyle veya yaygın oldukları coğrafi bölgelere bakılarak anlaşılmaz. İslam’ın ya da İslamcılığın merkezinin neresi olduğunun bir önemi yoktur. Ya da sahip olduğumuz dini yorumu atalarımızdan miras kalmış olmasının da bir anlamı yoktur. Asıl olan İslam’ın asıl kaynaklarına uygun olup olmadığının tespitidir.
Peki bir Müslüman fert ne yapmalıdır? Lafı uzatmadan net olarak söyleyeyim: Ne kadar büyük Allah dostu olursa olsun, ne kadar büyük ilim sahibi olursa olsun fark etmez, kim din adına konuşuyorsa sözlerini açık bir şekilde ayetlere ve “sahih” hadislere dayandırıp dayandırmadığını anlamaya çalışmalıdır. Bu da yetmez, kendisine anlatılan dini yorumu ona en zıt görülen dini görüşlerle karşılaştırmaya çalışarak, yani her kesime kulak vererek öğrenmeye çalışmalıdır. Aksi halde “Allah aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!” (Yusuf, 100)
0 Paylaşımlar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x