Şehid İmam Hasan el-Benna, yaptığı çalışmalarla modern islami hareket tarihine damgasını vurmuştur. Bugün kurucusu olduğu Müslüman Kardeşler hareketi yeryüzünün en büyük ve en etkin islami hareketi olmuştur dersek kesinlikle abartmış olmayız. Hareketin bu etki gücünü Arap baharları denilen süreçte de müşahede ettik. Şehid İmam Hasan el-Benna’nın bugüne en büyük mirası Türkçe’de Risaleler adıyla basılan eserindeki Fehm Risalesi ile sahih dini anlayışı ilkesel bir düzlemde sunabilmesi ve davet konusunda modern bir teşkilatçı yöntemi miras bırakmasıdır. Nitekim Müslüman Kardeşler’in yetiştirdiği alim ve aydınların islam dünyasının genelini fikri olarak etkilemesi ve hareketin varlığı bu iki mirasın meyveleridir. Gelinen nokta da Şehid İmam Hasan el-Benna’nın din anlayışı ve hareket metodu her zamankinden daha çok anlaşılmaya muhtaçtır.
20. yy’ın başlarında müslümanların her açıdan gerilemesi ile müslümanlar gerileyiş sebeplerine ve Modernizm karşısında nasıl tavır almaları gerektiği konusuna oldukça kafa yormuşlardır. Yer yer oldukça katı muhafazakar tavırlar gösterilirken yer yer de öykünmeciliğe varan aşırı olumlayıcı bir tavır gösterilmiştir. Şehid İmam Hasan el-Benna müslümanların zihinlerinin karışık olduğu birçok konuda oldukça net bir tavır göstermiştir. Siyaset,Demokrasi,Sendikalaşma,İktisat,Sivil toplumculuk,Partisel mücadele,Emperyalizm gibi İslam dünyasının yeni tecrübe ettiği veya tanıştığı konularda birçok İslam alimi ve aydını pek net bir duruş sergileyemezken Şehid İmam Hasan el-Benna’nın bugün bile geçerliliğini koruyan öneri ve tavırlarda bulunduğunu görüyoruz. Örneğin Cemalettin Afgani’nin Emperyalizme karşı tavrı acilci bir yöntem önerisidir. İngilizleri yenmek için müslüman halkların bir an önce ayaklandırılması ve Osmanli hilafeti altında tekrar birleştirilmesi gerektiğini savunmuş. Şehid İmam Hasan el-Benna ise fiili mücadeleyi yerine göre bir gereklilik olarak görsede değişimin öncelikle içten başlaması gerektiğini savunmuş ve bunun Müslüman Fert-Aile-Toplum-Devlet çizgisinde ilerlemesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Şehid İmam Hasan el-Benna’nın Batı Rasyonalizmi karşısındaki tavrıda oldukça değerlidir. Fehm risalesinde “İslam’ın aklı özgürleştirdiği”ne vurgu yapmış, içtihad kapısının açılması gerektiğini savunmuş, zanni bir nass ve akıl çelişirse gerçekliği sabit olursa akli olanın alınabileceğini belirtmiştir. Aynı vurguyu Muhammed Abduh da görmemize rağmen Abduh’un dengeyi tutturamayıp aşırı gittiğini görüyoruz. Hatta Seyyid Kutup’un Fizilal’inde Muhammed Abduh’un bu yaklaşımını Fil suresi tefsirindeki Ebabil kuşları yorumu üzerinden eleştirdiğini görüyoruz.Kutup bu yorumu “aşırıya kaçma”1 olarak nitelendirip “Şeyh Muhammed Abduh ekolünün bu yaklaşımını uygun görmüyoruz.”2 demektedir. Yine Şehid İmam Hasan el-Benna’nın Demokratik bir sitemde kendi döneminde bağımsız milletvekili adaylığını koyması bugün bile bu konuda kafası karışık olan birçok kesim göz önünde bulundurulduğunda kendi dönemine göre oldukça ileri görüşlü ve net bir tavırdır.
Şehid İmam Hasan el-Benna’nın Modernizm karşısındaki tavrı dönemine göre daha net ve isabetli olsa da kimi konularda yeterince derinlikli değildir. Öncülleri Afgani,Abduh ve Reşit Rıza’da da bu durumu yer yer görmekteyiz. Ancak bunu Batıdan gelen saldırılar karşısında, tüm bu değerli şahsiyetlerin, daha çok savunmacı/korumacı bir dil geliştirmelerine bağlamak daha isabetli olur. Batı’yı içeriden yeterince tanıyamamaları da bunda önemli bir etkendir. Aynı savunmacı dili bizde, Namık Kemal ve Said Nursi’de de görebildiğimiz gibi bu dil o dönem islam coğrafyasının geneline hakimdir. Dolayısıyla bu kendi dönemi içinde anlaşılabilir bir durumdur. Bu önemli noktayı da vurguladiktan sonra Modernizm karşısındaki bu savunmacı tavrı Şehid İmam Hasan el-Benna’nın Milliyetçilik kavramına yaklaşımı üzerinden ele alalım . Öyleki bu derinlikli olmayan yaklaşım Risaleleri okuyan birçok okuyucunun Milliyetçilik bahsinde kafasının karışmasina neden bile o olmaktadır.
Şehid İmam Hasan el-Benna’nın Risaleler’inde Milliyetçilik ve Vatanseverlik yaklaşımının -Milliyetçilik’in o dönem sebep olduğu büyük sorunlara rağmen- gereken derinlikte olmadığını hatta karışık olduğunu görüyoruz. Yine O’nun bu kavramları savunmacı bir dille ele aldığını görüyoruz. “Milliyetçilik düşüncesiyle övünenler, eğer bununla..” şunu kastediyorlarsa deyip kendine göre dört ayrı başlıkta Milliyetçilik konusunu ele almaktadır. Yine aynı şekilde “Vatanseverlik düşüncesini savunanlar, eğer bununla..” şunu şunu kast ediyorlarsa deyip beş ayrı Vatanseverlik değerlendirmesi yapmaktadır. Bu değerlendirmelerde Milliyetçiliğin çıkış şartlarının,Avrupa ve dünyada sebep olduğu siyasi ve bilhassa ekonomik dönüşümün es geçildiğini özellikle de Ulus-devletlerin İslam ümmeti üzerindeki tahrip gücünün yeterince eleştirel bir tavırla ele alınamadığını görmekteyiz. Zaten konunun belli bir bütünlükten uzak ele alınmasıda bunun bir diğer göstergesidir. Bütünsel yoksunluk bu kavramların parça parça, farklı başlıklarda, karıştırılarak el alınmasına sebep olmuştur. Örneğin kavmi asabiyenin seküler kesimlerdeki tezahürü oldukça belirgin iken muhafazakar çevrelerdeki tezahürlerini incelemek detaylı bir tahlili gerektirir. Ancak Şehid İmam Hasan el-Benna’nın muhafazakar milliyetçi bir anlayışa,bir tür ecdad milliyetçiliğine -farkına varmadan- kapı araladığını “Üstünlük Milliyetçiliği”3 şeklindeki tanımlamasında görmekteyiz. Yine günümüz dünya siyasetinde kilit kavramlardan olan “Ulusal Çıkar” kavramı Milliyetçilik ve bunun siyasal sonucu olan Ulus-devlet formundan ayrı düşünülemezken, Şehid İmam Hasan el-Benna bunu Vatanseverlik kavramı altında “Coğrafi anlamda vatanseverlik”4 şeklindeki yeni bir tanımlamayla ele almıştır.
Milliyetçilik, çıkışıyla ümmetin parçalanması,başsız kalması gibi daha binbir soruna sebep olmuştur.Bugün dahi bizler bunu Kürt sorunu(ya da Türk sorunu) üzerinden acı bir şekilde tecrübe etmekteyiz.Öyleki ecdad milliyetçiliği veya müspet milliyetçilik denilen yaklaşımların dahi sorunlu ve problemleri çözme gücünden yoksun olduğunu tecrübe ettik.Bu sebeple Milliyetçilik konusunda, dönemin islam önderlerinin daha keskin bir tavır almaları, hiçbir hüsnü zanna gitmeden temelinde kavmi asabiyenin olduğu bu anlayışı kökten red etmeleri önemli bir gereklilik idi. Beni bu yazıyı yazmaya iten etkende budur. Çünkü başında net bir tavır alınamaması Milliyetçiliğin Müslüman toplumlar arasına rahatça sızmasına yardım etmiştir. Milliyetçiliğin Ulus-devletlerin ortaya çıkması, ulusal sınırlarla ümmetin bölünerek emperyal müdahalelere karşı zaaf içinde bırakılması,üretilen ulusal burjuva sınıflarıyla Kapitalizm’e hizmet edilmesi ve kavmi asabiyenin hortlatılması olduğunda hemfikir olunduktan ve sebep olduğu sorunların büyüklüğü kavrandıktan sonra, böyle bir tavrın alınması gerektiği talebimin anlaşılabileceği kanaatindeyim. Yine kimi Şehid İmam Hasan el-Benna takipçilerinin Milliyetçilik konusundaki okumalarını O’nunla sınırlı tutmaları bugün bu ideolojinin sebep olduğu sorunları çözmede yetersiz ve yüzeysel kalmalarına sebep olacaktır.
Sonuç itibariyle 20. yy’ın başlarında Modernizm eleştirisi zayıf olup müslümanlar ancak savunmada kalmışlardı. Nitekim bu çıtanın Seyyid Kutup,Muhammed İkbal,Ali Şeriati,Muhammed Kutup,Aliya İzzetbegoviç,Raşid Gannuşi’ye gelindiğinde daha bir olgunlaştığını görmekteyiz. Şehid İmam Hasan el-Benna’nın kurduğu Müslüman Kardeşler hareketinin de bu mücadele de daha derinlikli ve köklü bir şekilde en önemli köşe başlarını tutarak O’nun çizgisini günümüze taşıdığını görmekteyiz.
Allah O’ndan da Kardeşlerinden de razı olsun.
Selam ve Dua ile.
Kaynaklar;
1-Fizilâil Kuran, Enfâl Suresi Tefsiri
2-Fizilâil Kuran, Enfâl Suresi Tefsiri
3- Syf. 50,Risaleler, Hasan el-Benna, “Milliyetçilik düşüncesiyle övünenler, eğer bununla, nesillerin şan ve şerefte, asalet ve büyüklükte, kararlılık, gayret ve çalışkanlıkta atalarının izinden gitmesini; nesillerin arasındaki bağ ve feraset güdüsüyle, atalarının büyüklük ve gayretleri ile övünüp onlara sevgi ve saygı beslemesi, bu yüzden onları güzel örnek almaları kastediliyorsa, bu gayet güzel ve kabul edip teşvik ettiğimiz yüce bir maksattır.” demektedir.
3- Syf. 50,Risaleler, Hasan el-Benna, “Halbuki, Coğrafi anlamda vatanseverliği savunanlar, başka müslüman ülkelerin sırtından geçinip güçlenmekte herhangi bir sakınca görmezler.” demektedir.